ADAMLARCihan İşbaşı

Islak kül kokardı babam yağmurlu akşamlarda eve dönerken. Sonradan anladım kan ter içinde çalışırmış ve yağmur sokağa çıkmayayım diye bana söylenen yalanmış.

Mesela (herkesle içmediği halde ) 100 tane, rakı içecek arkadaşı vardı babamın, bende 5 tane çıkar ancak…

Herkesin derdine koşarlardı hemen, cep telefonsuz iletişerek üstelik ve hatta ev telefonsuz. Facebook’u görse utanırdım yarısı kadar biriktirdiğim arkadaş sayısından. 2 Çift ayakkabısı daima kalıpta ve yeniydi benim 10 çift ayakkabımdan. Benim birkaç dostumdan alabileceğim borç kadar dostu vardı babamın. Dürtmez, twitlemez ve kırmazlardı birbirlerini.

Asla araba almayı hayal etmedi ve benim hayal ettiğimden çok yere gitti ölene kadar. Yağmur onların cenazelerine bahane olmaz, sigara içmeye balkona çıkmaz ve gelmeyeceklerinde evi aramazlardı. Alem bitene kadar kadehleri kollar, sakiliği bir bomba uzmanı hassasiyetinde yapar ve rakıları damla hesabıyla adilce koyarlardı. Bardağa da, hayata da.

Kolluk kuvvetinden korkmazlardı. Nereli olursan ol sana soracak birileri vardı ceplerinde. Mahalleden yabancıyı iki kez geçirmezler, sokakta boş boş gezmezler, yürüyüşe çıkmazlar ve sesli gülmezlerdi. Pantolonun ağını çekiştirmez ve boxer olduğunu bilmeden paçalı don giyerlerdi. Küfüre küfürle karşılık vermez ve sabit bir küfür kullanırlardı sabit bir tesbih ve koltuk, berber, kunduracı, balıkçı, lokanta, meyhane, taksici, fıkra, çakmak ve terziyle beraber. Hatta babamın hayatı boyunca oynadığı tek bir kafe’si ve çeçeni* vardı. Ve asla ne yapacağı belli olmaz adamlardan olmadılar, sabit değildi ama yapacakları.

Selamın aleyküm derlerdi kafa tokuşturmadan, sarılmadan, “çak”madan ve ağır esler vererek konuşurlardı. ‘Hayır öyle demek istemedim’ kullanmadan, yanlış anlamadan ve yanlış anlaşılmadan yaşarlardı. Savcı, işçi, çöpçü, polis, emniyet müdürü, doktor, müdür arkadaşlardı birbirleriyle, komşuluk meselesine kariyer karıştırmazlardı. Pavyona bile kırk kurallı merasimle girer, yazılı olmayan bir yasayla, madde madde yaşarlardı.

Ütülü pijama giyerler, orucu zeytinle açarlar, lakabımızla hitap ederler ve sigara içerken yakalarlarsa döverlerdi.

Islak kül kokardı babam yağmurlu akşamlarda eve dönerken. Sonradan anladım kalbinde bir kuyumcu terazisi taşırmış ve kül, yangınlı sokaklardan geçtikten sonra üstünde kalanmış.